Ana sayfaya dönüş

YURT SEVGİSİ ÜZERİNE (05/2012)

 

 

          Yurt, “Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası; vatan.” “İnsanın doğup büyüdüğü, yaşadığı yer, memleket.”(Türk Dil Kurumu Sözlüğü, sayfa: 1647)

          Yurt sevgisi, kişinin yurduna olan sevgisi; üzerinde doğup büyüdüğü, yaşadığı yere, memleketine duyduğu sevgidir.

          Yurt sevgisi, sadece soyut duygusal bir kavram değildir. Toplumsal maddi temelleri olan ve daima bu toplumsal maddi temellerle birlikte düşünülmesi gereken bir kavramdır. Bu toplumsal maddi temeller, sınıfsal karakterlidir. Yurt sevgisinin sınıfsal temelleri vardır. Yurt sevgisi, bu sınıfsal temelleri üzerinde bulunur. Onun varlığının tek göstergesi ve güvencesi, bu sınıfsal temelleridir.

          Yurt sevgisi, insanın yurdu ile ilişkiye geçtiği andan itibaren oluşmaya başlar.

          İnsanın yurdu ile ilk ilişkileri, önce maddi temellerde başlar ve gelişir. İnsan, dünyaya geldiği andan itibaren, beslenme, giyinme, barınma gibi yollarla yurdu ile ilk ilişkilere geçer. Süreç  içinde, insanın yurdu ile olan ilişkileri gelişir, değişir, çeşitlenir, karmaşıklaşır.

          İnsan, diğer yandan da, duyu organları aracılığı ile yurdunu, dış dünyayı algılamaya başlar.

          İnsanların yurtları ile ilişkilerini, toplumsal konumları temellendirir.

          İşçiler ve diğer çalışanlar,  yurt ile ilişkilerinde, yurda emeklerini verirler. Binaları, yolları, köprüleri, barajları, elektrik santrallarını, fabrikaları vs. yapar, yurdu imar ederler. Fabrikalarda çalışır, insanların ihtiyacı olan sanayi ürünlerini üretirler. Elektrik santrallarında, toplumun aydınlanma ve enerji ihtiyacını karşılayacak elektriği üretirler. Toprağı işler, sular, insanların yaşamsal ihtiyacı olan besin ürünlerini elde ederler. Orman ürünlerini, fabrika ve atölyelerde işleyerek toplumun ihtiyacı olan ağaçtan malları üretirler. Madenleri çıkarır, işler, madeni eşyaları ve araçları üretirler. Hayvanları besler, insanların ihtiyacı olan hayvansal besin ve giyinme ürünlerini elde ederler. Kısaca, bilginin gelişmesine ve pratiğe uygulanmasına göre,  insan emeğine ihtiyaç duyulan her alanda emeklerini yurda verirler,

          Emekleri ile doğayı değiştirip toprağı yurt yapan bu insanlar, kanları ve canları ile de yurtlarını savunur, korurlar.

          Sermaye sahiplerinin yurt ile ilişkileri, üretim araçları üzerindeki mülkiyet ilişkileri olarak belirir. Yurt sevgilerini de, üretim araçları üzerindeki mülkiyet ilişkileri temellendirir.

          İşçilerin, diğer çalışanların ve sermaye sahiplerinin yurtla olan bu ilişkileri, onların yurt sevgilerinin temelini oluşturur.

          İşçilerin ve diğer çalışanların yurt sevgilerinin temeli, emek; sermaye sahiplerinin yurt sevgilerinin temeli, mülkiyettir. 

          İnsanların yurtları ile olan ilişkileri, toplumsal konumları ve içinde bulundukları toplumsal koşullar, onların dünyaya bakışlarını, dünya görüşlerini belirler; dünya görüşleri de, doğayı, toplumu ve insanı anlama ve açıklamalarını belirler.

          İşçilerin ve sermaye sahiplerinin, yurtla olan ilişkilerinin, toplumsal konumlarının ve içinde bulundukları toplumsal koşulların farklı olması, onların dünya görüşlerini, doğayı, toplumu ve insanı anlama ve açıklamalarını da farklı yapar.

          İşçiler ve sermaye sahipleri, “yurt” ve“ yurt sevgisi” kavramlarını farklı anlar ve farklı açıklar. Onların, yurt ve yurt sevgisi anlayışları farklıdır.

          İşçilerin ve diğer çalışanların, yurdun her yerinde, emekleri ile meydana getirdikleri her eserde kendilerinden bir şeyler saklıdır. Ellerinin değdiği her eser ile, ayaklarının bastığı  her toprak parçası ile aralarında bir sevgi bağı vardır. Bu binayı, bu yolu, bu köprüyü, bu okulu, bu barajı, bu fabrikayı biz yaptık... Ben, bu fabrikada çalıştım; ben, bu maden işletmesinde çalıştım; ben, bu yolun yapımında çalıştım; v.s. İşçilerin yurtları, üzerinde emekleri  ile yaşadıkları, emekleri ile imar ettikleri, kanlarını ve canlarını vererek  savunup korudukları ülkenin tümüdür. Onların yurt sevgisi,  yurdun tümüne olan sevgidir.

          İşçiler ve diğer çalışanlar, yurdun geleceği ile en çok ilgili olan yurttaşlardır. Yurdun kalkınmasında , gelişmesinde, güçlenmesinde en çok çıkarı olan yurttaşlar, onlardır. Onların ve gelecek kuşaklarının, barış ve özgürlük içinde insanca yaşamaları, yurdun ekonomik, kültürel, siyasal ve her yönden gelişmesine, ileri ve güzel geleceğine bağlıdır. Onların nesnel çıkarları, yurdun bu ileri ve güzel geleceğinde saklıdır.

          İşçiler ve diğer çalışanlar, savaşa karşıdırlar. Onlar, emekleri ile yaptıklarının yakılıp yıkılmasını istemezler. Onlar, insanların ölmesini istemezler. Onlar, yurdun ve halkın zarar görmesini istemezler. Yurdun daha da gelişmesi ve güzelleşmesi , barışa bağlıdır. Emekleri ile yaşamlarını sürdürebilmeleri, barış içinde yaşamalarına bağlıdır. Onların, yurttan başka hiçbir şeyleri yoktur. Onların ve yurdun çıkarları, nesnel olarak barıştadır.

          Onların yurt sevgilerinin bir başka bileşeni de, bu gerçeklerdir.

          Onların nesnel çıkarları, yurdu en çok sevmektedir.  Onlar, yurdu en çok seven yurtseverlerdir.

          İşçi sınıfının ve diğer çalışanların yanında olan, onların dünya görüşünü paylaşan, onların çıkarlarını savunup koruyan kişiler, kurumlar, siyasal partiler de, yurt ve yurt sevgisini onlar gibi anlar ve açıklar; doğayı, toplumu, insanı, işçi sınıfı gibi anlar ve açıklar.

          İşçi sınıfının yanında olan, onların dünya görüşünü paylaşan, yurt ve yurt sevgisini onlar gibi anlayan ve açıklayan; doğayı, toplumu, insanı , işçi sınıfı gibi anlayan ve açıklayanlar, solculardır.

          Solcular, işçi sınıfı ve diğer çalışanlarla beraber, yurdu en çok seven yurtseverlerdir.

          İşçi sınıfı ve solculara göre, işçi sınıfının,  diğer çalışanların, halkın çıkarlarını koruyan politikalar, yurdun çıkarlarına hizmet eden ve yurt sevgisinin gereği olan politikalardır. Sermaye sınıfının ve onun ortağı emperyalizmin  çıkarlarına hizmet eden politikalar, yurdun çıkarlarını korumayan ve yurt sevgisi ile bağdaşmayan politikalardır.

          Sermaye sahipleri, mülklerini, yurt olarak görürler. Onlar, yurt sevgisinden, mülklerine olan sevgiyi anlar. Onların yurt sevgisi, mülklerine olar sevgidir. Onlar yurdu değil, mülklerini severler. Onlar, yurdu değil, kendilerini severler. Bu fabrika, benim; bu çiftlik, benim; bu maden işletmesi, benim; bu petrol rafinerisi, benim; v.s. Sermaye sahiplerinin bu mülkiyet konuları ile ilişkileri, sahiplik ilişkisidir. Bu mülkiyet konuları, sahip değiştirip başka kişilerin mülkü olursa,  bu mülkiyet konuları ile aralarında bir bağ kalmaz  ve artık onları sevmeleri de söz konusu olmaz. Onlar, sahip oldukları sermayeleri ile dünyanın her yerinde yeni mülkler satın alıp, yeni yurtlar edinirler ve edinmektedirler.

          Sermaye sahipleri, yurdun geleceği ile toplumsal konumlarını ve sınıfsal çıkarlarını koruyacak şekilde ilgilenirler. Onlar, yurdun imar edilmesi , kalkınması, gelişmesi, zenginleşmesi , yükselmesi ve her yönden güçlenmesi ile ilgili değildirler. Onların, yurdun geleceği ile ilgileri, mülkiyet ilişkilerini ve sınıfsal çıkarlarını koruma ile belirli ve sınırlıdır.

          Sermaye sahipleri, sermayeleri  ile emperyalizme tam bağımlı oldukları için,  yurdun hali ve geleceği ile ilişkilerini, emperyalizmin mali sermaye merkezleri kendi çıkarlarına göre belirler. Yani onlar , yurdun şimdiki ve gelecekteki çıkarları söz konusu olunca, yurdun çıkarlarına göre değil, emperyalizmin mali sermaye merkezleri ile olan ortak çıkarlarına göre hareket ederler.

          Sermaye sahiplerinin, barış ya da  savaş yanlısı olmalarını, yurdun çıkarları değil, bağımlı oldukları emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarları belirler. Onlar, yurdun çıkarlarına göre değil, emperyalizmin mali sermaye merkezleri ile olan ortak çıkarlarına göre hareket eder, barış veya savaşa da bu ortak çıkarlarına göre karar verirler. Sermaye sahipleri savaşa karar verirler ama, kendileri ve yakınları savaşa gitmez, savaşa katılmaz, savaşmazlar. İşçileri ve diğer çalışanları savaşa gönderirler. Savaşlarda yaralanan ve ölenler, işçiler ve diğer çalışanlardır; onlar değil.

          Yurt sevgisinin ölçüsü, pratiktir.

          “Pratik, gerçeğin en güvenilir ve en önemli ölçüsüdür.”

          Taşları yerli yerine oturtmak, her taşı yerine koymak gerekir. Kimlerin “vatan haini”, kimlerin “yurtsever” olduğunu açığa çıkarıp göstermek, hem yurtseverlik hem de  insanlık görevidir.

          Sermaye sahipleri, emperyalizmin mali sermaye merkezlerine tam olarak bağımlıdırlar. Onların yurt sevgilerini, yurdu nasıl seveceklerini, emperyalizmin mali sermaye merkezleri belirler.

          Sermaye sahipleri, yurdun çıkarlarının gerektirdiğini değil, emperyalizmin mali sermaye merkezleri ile olan ortak çıkarlarının gerektirdiğini yaparlar. Onlar yurdun çıkarlarına değil, bu ortak çıkarlarına hizmet ederler. Onlar yurdu değil, bu ortak çıkarlarını severler.

          Sermaye sahipleri, sermaye yatırımlarını, gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında, yurdun çıkarlarına uygun ve yurdun ekonomik sorunlarının çözümüne katkı  yapacak yer ve alanlara değil, emperyalizmin mali sermaye merkezleri ile olan ortak çıkarlarına göre ve onlar tarafından belirlenen yer ve alanlara yaparlar.

          Yurdun çıkarları, yurdun ekonomik olarak kalkınmasında ve güçlenmesindedir. Ekonomik kalkınmanın en önemli göstergelerinden biri, yurdun sanayileşmesi, yurdun sanayisinin gelişmesi ve sanayi ürünlerinin dünya pazarlarında rekabet edecek hale gelmesidir. Sermaye sahiplerinin, bu alanda  ve doğrultuda yatırım yapmaları gerekirken, daha kolay ve daha çok kar etmek amacıyla, yerli sanayi ürünlerinin rekabet edemeyeceği, gelişmiş sanayi ülkelerinin daha kaliteli sanayi ürünlerini ithal ederler. Böylece, yurdun yerli sanayisini tahrip eder, gelişmesini engellerler. Yüzbinlerce insanın işsiz kalmasına ,  yoksulluğa ve açlığa  düşmesine yol açarlar. Böylece, yurdun çıkarlarına değil, sanayi ürünlerini ithal ettikleri ülkelerin çıkarlarına, emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarına hizmet ederler.

          Yurdun çıkarları, tarım ürünleri üretiminin ileri teknik olanaklarla daha verimli hale getirilmesinde ve ürünlerin kalitesinin dünya pazarlarında rekabet edebilecek düzeye  yükseltilmesindedir. Sermaye sahiplerinin bu alanda ve doğrultuda yatırım yapmaları gerekirken, daha çok ve daha kolay kar etmek amacıyla, devlet yardımıyla desteklenen daha kaliteli ve ucuz  yabancı ülkelerin tarım ürünlerini ithal ederek,  ülkenin tarım ekonomisini  tahrip ederler. Milyonlarca çiftçinin yoksulluğa ve açlığa düşmesine yol açarlar. Böylece, yurdun çıkarlarına değil, tarım ürünlerini ithal ettikleri ülkelerin çıkarlarına, emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarına hizmet ederler.

          Yurdun önemli ve zorunlu olarak karşılanması gereken ihtiyaçları için yabancı ülkelerden ve uluslararası finans kuruluşlarından faizle borç olarak alınan dövizleri,  gereksiz olarak yukarıda belirtilen yollarla tekrar yurtdışına çıkarırlar. Ve böylece, yurdumuz, hem önemli ve karşılanması zorunlu olan ihtiyaçlarını karşılamakta, hem de borç olarak alınmış olan dövizlerin anapara taksitlerini ve faizlerini ödemekte zorluğa düşer. Yurdun ihtiyaçlarının karşılanması ve borç alınmış dövizlerin anapara taksitlerinin ve faizlerinin ödenmesi, yeni borçlar alınarak karşılanır. Ve, yurdun dış borçları sürekli olarak artar. Dış borçların sürekli artması, yurdun dış ülkelere bağımlılığını artırır ve dışarıdan yapılan siyasal dayatmalara karşı yurdu zayıf düşürür. Yurdun yöneticileri, çoğu kez yurdun çıkarlarına karşı ve yurt sevgisi ile bağdaşmayan dış kaynaklı siyasal ve ekonomik isteklere boyun eğer, yurt için zararlı ödünleri verirler.

          Bir ülkenin dış ödemeler dengesi, o ülke için yaşamsal öneme ve değere sahip bir konudur. Yurdun çıkarları, dış ödemeler dengesinde, ya da dış ödemeler dengesinin fazlasındadır. Dış ödemeler dengesinin açık vermesi ve bu açığın sürekli olarak artması, yurdun borçlarının sürekli olarak artması demektir. Dış borçları sürekli olarak artıran politikalar, yurdun çıkarlarına karşı ve yurt sevgisi ile bağdaşmayan politikalardır. Yurdun dış borçlarını artıran politikalar, yurdun çıkarlarına değil, sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarına hizmet eden politikalardır. Bu şekilde sürekli olarak artan ve nasıl ödeneceği açıklanmayan, bilinmeyen dış borçlar, yurdun temellerine konulmuş dinamitler gibidir. Yurdumuzun dış borçlarını sürekli artıran politikaları uygulayarak yurdumuzun temellerine bu dinamitleri yerleştiren siyasal iktidarlar, sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarına hizmet eden  sermaye sınıfının siyasal partilerinin  ve faşist askeri darbelerin siyasal iktidarlarıdır.

          Sermaye sahipleri, yurdun çıkarlarına karşı, emperyalizmin mali sermaye merkezleri ile olan ortak çıkarlarını korurlar. Onlar, yurdun çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını düşünürler. Onlar, yurdun çıkarlarına göre değil, kendi çıkarlarına göre hareket ederler. Onlar, yurdun çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını severler. Onlar, kendi çıkarlarını, yurdun çıkarları imiş gibi göstermeye çalışırlar. Tüm bu sayılanları yapmalarına karşın, yurdu çok sevdiklerini iddia eder, yurt sevgisini dillerinden düşürmez, yurt sevgisini tekellerinde bulundurmak ister, başkalarına da “yurt sevgisi belgesi” vermek isterler.

          Sermaye sahiplerinin yanında olan, onların dünya görüşünü paylaşan, onların  çıkarlarını savunup koruyan kişiler, kurumlar, siyasal partiler de,  yurt ve yurt sevgisini onlar gibi anlar ve açıklar; doğayı, toplumu, insanı , sermaye sınıfı gibi anlar ve açıklar.

          Onlara göre, sermaye sınıfının çıkarlarına karşı olan her şey, yurdun çıkarlarına karşıdır. Sermaye sınıfının çıkarları ile bağdaşmayan her şey, yurdun çıkarları ve yurt sevgisi ile bağdaşmaz.

          Sermaye sınıfının yanında olan, onun dünya görüşünü paylaşan, yurt sevgisini onun gibi anlayan ve açıklayan kurumlardan biri ordudur. Sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarını korumak için, “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama” gerekçesiyle faşist askeri darbeleri gerçekleştiren ordu yöneticilerinin,  yurt ve yurt sevgisinden, yurdu koruma ve kollamadan ne anladıklarını; kimleri koruyup kolladıklarını, kimlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini bir kaç somut örnekle görelim:

          - 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinden sonra idam cezasına mahkum ettirilen birçok insan arasında, Erdal Eren adında 17 yaşında bir çocuk da vardı. Türk Ceza Kanununa göre, 18 yaşından küçük olan kişilerin idam cezasına mahkum edilmeleri halinde, yaş durumlarına göre bu idam cezalarının indirilip hapis cezasına çevrilerek infaz edilmeleri gerekir. Erdal Eren, faşist yönetimin mahkemelerinde, 18  yaşından büyük olduğu iddia edilip yaşı büyültülerek  idam edildi. Bu çocuğa isnad edilen suçun, bu suçtan dolayı verilen mahkumiyet kararının hukuksal hiçbir değeri yoktur. Faşist yönetimin mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen mahkumiyet kararlarının hukuksal bir değeri olmadığını tartışma konusu yapmak, faşizmden hukuk ve adalet beklemek olur. Bu çocuğun suçu, sadece solcu olmaktı.

           Bu süreçte, idam cezalarının infazı konusunda, faşist cuntanın şefi Kenan Evren, basın mensupları tarafından sorulan bir soruya: “Asmayalım da, besleyelim mi? Aydınmışlar! Nazım Hikmet de aydındı. Ben ne yapayım hain aydını.” diye cevap veriyordu.

           Faşist cuntanın şefi Kenan Evren, Nazım Hikmet ve Erdal Eren’in kişiliklerinde,  solcuları, solcu oldukları için “vatan haini” ilan ediyordu.

           Yunanistan Nato’dan çıkmıştı. Tekrar Nato’ya dönmek istiyordu. Amerika Birleşik Devletleri de, Yunanistan’ın Nato’ya dönmesini istiyordu. Bunun için,  Türkiye’nin onayı gerekiyordu. Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nde sorunlar vardı. Bu sorunlar, Yunanistan’ın Nato’ya dönüşü ile birlikte ele alınıp çözülebilirdi. Ama, faşist cuntanın şefi Kenan Evren, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma ve anılan sorunları çözme yerine, babasının çiftliğini bağışlar gibi Türkiye’nin ulusal çıkarlarını bir gecede Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanına bağışladı ve Yunanistan’ın Nato’ya dönüşünü onayladı. Bu yapılanın adı açıkça  “vatan hainliği” idi. Ama, bu konu faşist cuntanın şefine bir gazeteci tarafından sorulduğunda, “ O bir hata idi.” diye cevap vererek işin içinden çıkmak istiyordu.

           Evet, sermaye sınıfına göre,  sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarını korumak için faşist askeri darbeleri yapanlara göre, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını yabancılara peşkeş çekmek vatan hainliği değil de, solcu olmak vatan hainliği idi.

           - Faşist askeri darbelerle, Kürtlere,  Kürt oldukları için zulüm yapıp kan kusturarak; Kürtçe konuşmayı, yazı yazmayı, türkü söylemeyi dahi yasaklayarak; yurdun çimentosu ve yurt sevgisinin timsali olan solcuları “vatan haini” ilan edip yok etmeye çalışarak ülkeyi bu duruma getirenler vatan haini değil de,  solcu oldukları için Nazım Hikmet ile Erdal Eren mi vatan haini idiler? Türkiye’yi bu duruma , Nazım Hikmet ile Erdal Eren, solcular getirmedi. Türkiye’ yi bu duruma, sermaye sınıfı ve onun siyasal iktidarları, sermaye sınıfının  ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin  çıkarlarını korumak için faşist askeri darbeleri yaptıranlar ve yapanlar getirdi.

           Kürt dilinin yasaklanması, faşist cuntanın şefi Kenan Evren’e bir gazeteci tarafından sorulduğunda, yine “ O bir hata idi.” diye cevap veriyordu.

           Sermaye sınıfının yanında olanlar, onun dünya görüşünü paylaşanlar, yurt ve yurt sevgisini onun gibi anlayan ve açıklayanlar; yaşamlarını yurdun çıkarlarını korumaya adamış solcuları, yurdu  en çok seven bu gerçek yurtseverleri, sadece solcu oldukları için “vatan haini” ilan edip asanlar, kendi vatan hainlikleri açığa çıkınca, vatan hainliklerini hep böyle “hata” olarak göstermeye çalışıyorlardı.

           - On yıllardan beri, sermaye sınıfı ve emperyalizm, Türkiye’yi  ordunun desteğinde sermaye sınıfının siyasal partileri aracılığıyla yönetiyordu.

           Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve Orta Doğu’ daki yeni stratejisine uygun politikaları uygulamaya sokabilmek için, Türkiye’ de at değiştirmeye  ve ordunun gücünü kırıp onu devre dışı bırakmaya karar verdi. Bunu, devlet ve toplum düzenini değiştirip dini esaslara göre yapılandırmak isteyen bir sermaye sınıfı partisine dayanarak ve onun aracılığı ile yapmak istiyordu. AKP ( Adalet ve Kalkınma Partisi ) bu işlevi yerine getirmek için kuruldu. Kısa bir süre sonra yapılan ilk seçimlerle de,  emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin ve yerli işbirlikçi tekelci sermayenin tam desteği ile ve çok büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. AKP, sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarının koruyucusu ve temsilcisi bir siyasal parti olarak kuruldu ve onların desteği ile iktidara geldi. Siyasal iktidarı da, büyük bir sadakatle hemen onların hizmetine soktu.

           On yıllardan beri, Atatürk’ü ve laikliği bayrak yapıp siyasal iktidarını sürdüren, gerekli gördüğü zaman , Atatürk’ü ve laikliği dillerinden düşürmeyen orduya faşist askeri darbeleri yaptıran sermaye sınıfı, emperyalizmin mali sermaye merkezleri istediği için,  Atatürk ve laikliği bir kenara atıp, devleti ve toplumu dini esaslara göre yeniden düzenleyip yapılandırmak isteyen AKP’ yi destekleyerek iktidara, Türkiye’yi de bu duruma getirmiştir. Sermaye sınıfının yurt sevgisi işte böyledir. Sermaye sınıfının yanında olan ve onun dünya görüşünü paylaşanların yurt sevgisi, işte böyledir.  Onların yurt sevgilerini, yurdu nasıl sevmeleri gerektiğini, emperyalizmin mali sermaye merkezleri belirlemektedir.

           Sermaye sınıfının ve emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin çıkarlarının siyasal temsilcisi ve koruyucusu AKP de,  yurdun çıkarlarına değil, sermaye sınıfı ile emperyalizmin mali sermaye merkezlerinin ortak çıkarlarına hizmet etmektedir. Onların hizmetinde,  onların çıkarlarına hizmet eden politikaları savunup uygulamaktadır.

           Sermaye sınıfının ve onun çıkarlarının temsilcisi ve koruyucusu siyasal partilerin, onun dünya görüşünü, yurt  ve yurt sevgisi anlayışını paylaşanların, yurt sevgileri ve yurdu nasıl sevdikleri işte böyledir.

 

Berlin, 01.05.2012

Avukat Metin Özdemir

 

Ana sayfaya dönüş